Bar2208

 

NE  YAP  NE  YAPMA 

 

 

Günlerini  say,  servetini  say, büyüklerini  say ama  yerinde  sayma!

 

 

Paranı  ver, gönlünü  ver, selam ver, canını ver ama  sırrını verme!

Eşini  beğen,   işini  beğen,   aşını beğen ama  kendini  beğenme!

Emek ver, kulak ver, bilgi ver ama hiç bir zaman  boş verme!

Fidan büyüt,  garip doyur,  çocuk besle ama  kin besleme!

Hedefe koş,  cihada koş, yardıma koş ama  ortak koşma!

Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol ama  bölücü olma!

Davet et,  hayrat et, affet, tevbe et ama  ihanet etme!

Okumaktan zarar gelmez,  oku ama  lanet okuma!

Elini aç, gözünü aç, kapını aç ama  ağzını açma!

Rakibini geç,  sınıfını  geç ama  gülüp geçme!

Zulmü devir, nefsi devir, ama  çam devirme!

Ev al, araba al, akıl al, ama  beddua alma!

Yaklaş, konuş, tanış, ama  uzaklaşma!

Seslen,  uslan,  ama  yaslanma!

Doğrul, devril, ama  eğilme!

İtil, atıl, ama  satılma! 

 

 

 
  0102
 
  Schreiben0102  
 

kayıt için kitaba tıkla

 
  0102
 

Söz ok gibidir,senden cıkınca artık sen ona değil,o sana hakim olur ( İmam-ı Şafii )

 

Siz bir şeyi açıklasanızda gizlesenizde şüphe yok ki Allah her şeyi bilmektedir.(Ahzab suresi 54)

 

Altın

 
Goldschatz01
 

kurallar

 
  berber02

 

17e Hanımla iyi geçinmek 17e

 

SualBeş vakit namazını kılan ve tesettürlü yani saliha hanımım var ancak ev işlerinde çok gevşektir. Ütüyü geç yapar, çamaşırları geç yıkar. Yemekleri tatsız tuzsuzdur. Bunu bırakıp da dört dörtlük birisi ile evlenmem uygun mudur? 

Cevap: Din kitaplarında yazıyor ki, kadın çamaşır yıkamaya, yemek pişirmeye ve hatta çocuğuna bakmaya mecbur değildir. Mecbur olmadığı işlerde onu, çamaşırcı, aşçı, hizmetçi gibi kullanmaya kimsenin hakkı yoktur.

Yer yüzünde dört dörtlük kadın olmaz. Hepsinin iyi yönü olduğu gibi kötü yönü de olabilir. Bir atasözü var: Elin karısı ele kız, elin tavuğu ele kaz görünür  derler. Kadından çok şey beklemek dini bilmemenin alametidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kadın, eğri kaburga kemiğinden yaratıldı. Hiç bir şekilde tam doğru olamaz. Onu doğrultmaya çalışırsan kırarsın. Kırılması boşanması demektir.) [Buhari]

Kur’an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildiriliyor. Fudayl bin İyad hazretleri, (Eşim huysuzluk yapınca, dine aykırı bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o şeye  tevbe edince, eşimin huysuzluğu da giderdi. Böylece tevbemin kabul edildiğini de anlardım) buyurdu. O halde, Müslüman erkek, eşi ile iyi geçinir.

Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size emanetidir. Allah’ın emanetine yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]

şu halde kimin emaneti olduğunu düşünmeli, Allah’ın emanetine hıyanet etmemeli.

Erkek, hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye düşünmeli. Eşinin iyiliğini, iffetini Allahü teâlânın büyük nimeti bilmeli. Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmeli. Çünkü, uygun bir kadın büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değil, onun verdiği sıkıntılara da katlanmak demektir. Yani bir erkek, ben iyi bir kocayım diyorsa, hanımından gelen sıkıntılara katlanması gerekir. Hadis-i şerifte, (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükafatlara kavuşur) buyuruldu. İyi Müslüman olmak için hanım ile iyi geçinmek şarttır.Allahü teâlâ, (Onlarla iyi, güzel geçinin!) buyuruyor. (Al-i İmran 19)

İyi geçinme, güzel geçinmek, ne demektir? İyi erkek, sadece eşine kötülük etmeyen değil, eşinden gelen sıkıntılara da katlanandır. Eğer bir erkek, eşinden gelen sıkıntılara katlanamıyorsa, iyi birisi olduğunu iddia edemez, buna hakkı da yoktur.

Mürşid-i kâmil olan büyük zatlar, talebelerine, "Hanımını üzeni sevmeyiz. Allahü teâlâ evin içini hanıma vermiştir. Bir erkek evin içine ne kadar çok karışırsa, dünyada ve ahirette o nispette çok sıkıntı çeker” buyururdu. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(İman yönünden en üstün mümin, hanımına, en iyi davranandır.) [Tirmizi]
(Eşine güler yüzle bakanın defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R. Nasıhin]
(Eşinin haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa]

Erkek, eşinin yemeğine karışmaz, temizliğine karışmaz, ütüsüne, eşyaları düzenlemesine karışmaz. Onun dünyası evidir. İstediğini yapar. Yemek yapmamışsa, olsun peynir ekmek yeriz demesi gerekir. Tuzlu tuzsuz yapmışsa ses çıkarmaz. Yemek yanmışsa hiç görmemesi gerekir. Eğer erkek bunları yaparsa, kadın kocasına hayran olur, kendisi utanır, düzeltmeye çalışır. Aksine niye böyle yapıyorsun denirse, iş çığırından çıkar. Kadın zayıftır, tez üzülür, tez sevinir, çok şeyi bir anda silip atar. Bütün iyiliklerini unutur. Bunun için boşama hakkı erkeğe verilmiştir. Erkekten daha dirayetli, kadın olmaz mı; elbette olur, ama istisnalar kaideyi bozmaz. 

Yine büyük zatlar buyuruyor ki:
(Hanım, evde hizmetçi değil, sultandır. Hanımını üzmek akıllı insanın yapacağı iş değildir. Bir Müslüman hanımını nasıl üzer, akıl almıyor. Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zalim, huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur. Hayat  arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuş, mutluluğu sona ermiş demektir. Eşinin hizmet ve yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapılacak huysuzluğun zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı! Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar, Allahü teâlânın rızasını da kazanır!)

Kadın, erkek iyi geçinmek için yalan söyleyebilir. Bir hadis-i şerif meali:
(Erkek, eşini, eşi de, beyini idare etmek için yalan söylerse günah olmaz.) [Müslim]

İbni Erkam hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Eşim, bana sevmediğini söyledi. Beni sevmeyen bir kadınla birlikte yaşayamam, ayrılmak istiyorum) dedi. Hazret-i Ömer, kadına sordu:
- Kocana, seni sevmiyorum dedin mi?
- Evet dedim.
- Niçin?
- Bana sordu. Ben de yalan söyleyemedim. Yoksa burada yalana izin var mıdır?
- Elbette burada yalan söylemeye izin vardır. Bir kadın, kocasını sevmese de, onu üzmemek için, yalan söylerse günah olmaz.

Hanımı idare etmek, onu haramdan korumak, neşelendirmek birinci vazife olmalıdır. 

Evliya zatlar buyuruyor ki: 
(Talebeye ne yapılırsa, hocasına gider. Evlada yapılan bir şey, babaya yapılmış gibidir. İyilik de kötülük de.)

O halde büyükleri üzmemek için saliha hanımla iyi geçinmek zorundayız. 

Saliha hanım, bulunmaz nimettir, Cennet nimetidir. Cennet nimetinin kıymetini bilmek, muhafaza etmek her Müslümanın vazifesi olmalı.

Çocukları kavgalı, stresli bir ortamda yetiştirmemeli. Yarının büyüğü olarak yetiştirmeli. Ivır zıvır şeylerle bu hayatı kendimize, çoluk çocuğumuza zehir etmemeliyiz. Problemli ailelerin çocuklarıyla kimse oğlunu kızını evlendirmek istemez. Bu da ayrı bir konu.

Bütün sıkıntılar ölümü unutmaktan, hak ve hukuka riayet etmemekten yani dine uymamaktan ileri gelir. Bir zat anlatır:
(Bir gün bana bir arkadaş geldi. Hanımı ile hiç geçinemiyormuş. Evde her gün basit şeyler yüzünden tartışma oluyormuş, bıkmış bu tartışmalardan, artık ondan ayrılmak istiyordu. Bunların münakaşaları yüzünden iki taraf aileleri de birbirine girmiş. Hanımı bunun tarafına, bu da hanımının tarafına düşman vaziyette. Kanlı bıçaklı deniyor ya aynen öyle imişler. Yine bir gün perişan bir vaziyette geldi, hiçbir nasihat dinleyecek halde değildi. Ya Rabbi, ben buna ne diyeyim diye düşündüm. Sonra ona, “Ayrılsan da fark eden bir şey olmayacak, bir ay kadar ömrün kaldı, ne istiyorsan git yap” dedim. Bu sözü duyan arkadaş şok oldu, rengi attı, yine perişan bir durumda çıkıp gitti. 

Sonra arkadaşlardan ve kendisinden dinlediğim için ne yaptığını anlatayım. Kapıdan çıkar çıkmaz özel kalemdeki arkadaşlarla helalleşmeye başlamış. Rastladığı herkesle helalleşiyormuş. Eve gidince kavgalı hanımına, (Hatun gel demiş, bunca zamandır seni üzdüm, sana iyi kocalık yapamadım, istediğini alamadım, hakkına riayet edemedim, ne olur beni affet, bana hakkını helal et) demiş. Tabii bunu ağlamaklı diyor, gerçekten diyor. 

Hanımı bakmış, Allah Allah, bu adama ne oldu da böyle şeyler yapıyor, acımış ona, bey demiş, sen hakkını helal et, ben hep edepsizlik yaptım, seni çok üzdüm demiş. Başlamışlar ağlamaya, sarılıp ağlaşmışlar. Sonra adam, kavgalı olduğu kayınpederlerine gitmiş. Aynı şekilde onlardan ağlamaklı olarak özür dilemiş, size iyi evlatlık yapamadım, hizmet edemedim, ne olur beni affedin, hakkınızı helal edin demiş. Onlar da şaşırmışlar, yavrum demişler, sen hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi hoş göremedik, sizin aranızı çok zaman  biz bozduk. Sen bizi affet, hakkını helal et diyerek ağlaşmışlar. Sonra hanımı da bunun kavgalı olduğu annesine babasına gitmiş. Aynı şekilde o da onlardan özür dilemiş, size iyi gelinlik yapamadım, çok edepsizlik ettim, sizi çok üzdüm demiş, helallik istemiş. Onlar da aynı şekilde mahcup olup, asıl sen bizi affet hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi çok üzdük demişler, sarılıp ağlaşmışlar. Evde ise her gün sanki Cennet hayatı yaşıyorlar. Karı koca birbirlerine hizmet ediyor, terlik vesaire getiriyorlarmış. Bir dedikleri iki olmuyormuş.

Ama arkadaş, benim sözümü hiç söylememiş. Bir ayın dolması için günleri sayıyormuş. Günler yaklaştıkça bunun iyiliği artıyormuş, geceleri ibadeti artıyormuş. Bunun iyiliği artınca hanımının da ve ailelerin de iyiliği artıyormuş. Derken bir ay dolmuş. Ha bugün öleceğim derken, nedense ölmemiş. Kesin bir ay denmedi, bir ay kadar dendi, belki birkaç gün daha var diye düşünmüş. Birkaç gün daha beklemiş, yine ölmemiş. Sonra yanıma geldi, odadan içeri girince, (Efendim ben ölmedim) dedi. Ne ölmesi dedim. Efendim siz bana demiştiniz ki bir ay kadar ömrün kaldı, o bir ay doldu ama ben ölmedim. Kardeşim, ben senin ne zaman öleceğini bilemem, ama şunu biliyorum, ölüm var, bir gün elbette öleceksin. Ölecek adam kavga niza ile hayatını zehir etmez. şu andaki hayatından memnun musun dedim. Evet hiç tartışmamız olmuyor dedi. Haydi böyle devam edin dedim. İki çocukları oldu, gül gibi geçinip gidiyorlar. Bütün mesele ölümü unutmamak. Ölümü unutunca ne oluyor, unutmayınca ne oluyor bu açık bir örnek.)

 

 

 


Bir Annenin Kızına nasihatı

 
 
  001clip2  
 
 

Yavrum, şimdi sana kırk yıllık evliliğimin tecrübelerine dayanarak bazı nasihatlerde bulunacağım.Bu nasihatlerime uyarsan dünyada mutlu bir evlilik gecirdiğin gibi,ahirette de ebedi saadete ulaşırsın.

 
 

1 - Kanaatkâr ol ! Yâni, kocan tarafından getirilen yiyecek ve giyecek herşeyi memnuniyetle kabul et ! Çünkü,          kanaat, kalbi huzûra kavuşturur.

2 - Söylenenleri dâima iyi dinle ve kocanıin meşrû (islama uygun) emirlerine itaat et ! 

3 - Evin ve her şeyin her zaman, temiz, muntazam ve düzenli olsun ! 

4 - Eşinin yemek saati ile uyku saatine dikkat etmelisin ! Açlık insanıi
 huysuz eder, uykusuzluk ise, öfkelendirir.

5
 - Evinin mallarını ve eşyasını iyi koru ! Yaptığın işleri, iyilikleri başa kakma ! iyiliğe karşı iyilik çabuk unutulur       fakat kötülüğe karşı yapılan iyilik unutulmaz.

6 - Eşinin yakınlarına güzel muâmelede bulun ! Kocanın hatâlarını, yalnız iken, yumuşak bir şekilde söyle !

7 - Kocanın sırlarını hiç kimseye söyleme ! Karı-koca arasındaki
 sırlar kabre berâberlerinde gömülmelidir.

8 - Eşinin üzüntüsünü ve neşesini paylaş ! Ona her yönüyle iyi bir hayat arkadaşı ol ! Yalan, yuvayı içten içe               yıkan bir kurttur.

9 - Aranızdaki problemleri kendiniz hâlledin ! Sakın bunları, bize ve başkasına taşıma ! Kimseden medet umma !

10-Kocandan, almakta zorlanacağı, gücünün yetmeyeceği şeyleri isteme ! 

11-Kadının güzel huylusu, eşine Cennet nîmetidir. Sen kocana Cennet nîmeti ol ! Azap çektirme ! 

Bu siteyi kuran kişi:
Muhammed Furkan Gülşen
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol